Merhabalar sevgili okuyucularımız. Bir süredir köşemden uzak kaldım. Final haftası, şehir değiştirme, eve alışma, staj, bayram derken kapıldım gittim. Ama buradayım!
Bugün size, aslında mezun olamamış ama kepini atmış bir ben anlatacağım. Evet mezun olamadım çünkü Proje 6'yı bırakıp tekrardan aldım, bu sefer verdim. Bakın bıraktım dedim, kaldım demedim lütfen dikkat! Siz de bilirsiniz ki ikisi çok farklı durumlar.
Okulun ilk yarıyılında diploma projesi alarak yoluma devam edeceğim. Aslında okulun uzamasının benim için artıları ve eksilerini düşündüğüm zaman uzamasının daha olumlu olduğunu düşünüyorum.
Stajlarımı bu yaz dönemi yapıyorum. Yüksek lisans istediğimden Ales ve Yds adlı iki tane kabusum var. Ales'in hakkını yiyemem, çok kabus sayılmaz benim için ama hak verirsiniz ki 4 yıl boyunca Ösym'nin sınav sisteminden uzak kalınca hamlanıyormuş insan. Zaman yönetiminde eksikliğim var. Kontrol altına almak gerek ve bunun içinde çalışmak gerek.
Evet Ales çalışmalarına başladım. Yds derseniz, ah ah çok dertliyim bu konuda. Nasıl İngilizce bilmem diye yakınıp durmaktayım. Üniversiteye yeni başlayan arkadaşlara buradan avazım çıktığı kadar sesleniyorum "Lütfen son sınıfa kadar İngilizceyi halledin, mezundan sonraya bırakmayın. Dil önemli." Aslında bende bırakmadım, kursa gittim tabi ki. Lakin burada önemli olan kurs değil, insanın kendisi diyerek bu konudaki pasifliğimi kabul etmiş bulunuyorum.
Final dönemlerinde, vize dönemlerinde, jüri esnasında 'Neden bu meslek? Ne zorum vardı? Canıma mı susadım? Gerek var mıydı? Evlenecem!' gibi laflar etsemde, çok saygın bir meslek okuduğumuzu, kafamın bir köşesinde kazımıştım, üniversiteye girerken. Mimarlığı sevmemin en büyük nedeni, insanlara dokunabilmek aslında. Evet, başka mesleklerde dokunuyor insanlara ama bizim mesleğimiz, farklı bir dilde dokunuyor.
İnsanlara dokunmak, sözünü sanmayın ki fiziki söylüyorum. Benim bahsettiğim, insanların düşünceleriyle birlikteliğimiz, iç içeliğimiz. Mimarlık, analizle başlayan bir tasarım süreci. Tasarım sürecinin, en büyük etkeni insandır. İnsan düşüncesidir. Bu satırları okurken heyecanlanın, çünkü insan düşüncesinin içine girmek, girebilmeyi başarmak kolay bir şey değil. Tabi burda insan diyorum ama bunlara tüm canlılar dahil.
Düşünsenize bir mahalledesiniz. Her yer toz toprak. Tozun ardından, size bakan mavi, siyah, yeşil, ela, kahverengi gözler... Elleri önlerinde birleşmiş sanki hayatlarına dokunulmayı bekler gibi bekliyorlar. 'Hadi' deseniz hiç düşünmeden koşacak onca ayak. Toz toprak içindeki mahalleyi yaşatmak, sizin elinizde. Oradaki insanlara hayat vereceksiniz. Peki bu sizi heyecanlandırıyor mu? Heyecanlandırıyorsa ağlayabilirsiniz! Mutluluk gözyaşları güzeldir. Ben böyle bir sahneyle karşılaşırsam, istemeden bir iki gözyaşı akıtırım da ...(Şaka Şaka)
Tasarım süreci, sözü aslında baştan aşağı düşünülmesi, irdelenmesi gereken bir sözdür. Mimarlık okurken tasarım sürecini kavramaya çalışın. O sürecin nasıl işlediğine, yapılması gerekenin nasıl bir sistematiğe dönüştüğüne dikkat edin!
Artık hepiniz bir Mimar adayısınız, belki de yarı mimar, belki de yeni mezun Mimar. Çevrenizdeki insanlara dokunmaktan başlayın. Evin, bir köşesini değiştirirken hemen el atın, çocukken salındığınız parklara bir göz gezdirin, bastığınız çizgilere dikkat edin, oturduğunuz elemanları kurcalayın, bir mekana girerken girişe odaklanın ve mekanın ruhunu hissedin...
Son olarak insanlara dokunurken şu iki kelimeyi unutmayın!
"ENGELSİZ YAŞAM..."
Comments